"Bütün çabalarıma rağmen, eğri büğrü dönemeçlerden geriye, başladığım noktaya dönebilmeyi başaramamıştım."
- H.P. Lovecraft
Ouroboros, karısını kendi hatası sonucunda kaybetmiş bir adamın, bu hatayı telafi etme çabası ve uğrunda ödemesi gereken bedelin hikayesi...
Umut Utku Şerbetçi'nin yönettiği, Melih Özyılmaz'ın kaleme aldığı ve başrollerini Bülent Alkış ile Bihter Özdemir Dinçel'in paylaştığı Ouroboros, kısa korku filmleri üçlememizin ilk filmi.
Oyuncular: Bülent Alkış, Bihter Özdemir Dinçel
Yönetmen: Umut Utku Şerbetçi
Senaryo: Melih Özyılmaz
Görüntü Yönetmeni: Emre Karbek
Sanat Yönetmeni: Gamze Yılmaz
Kostüm: Merve Eğin
Ses: Ömer Mehmetalioğlu
Işık: Barış Ünlü
Set: Yunus Yavuz
Makyaj: Deniz Işık
"Her intikamın bir bedeli, her kötülüğün bir sureti vardır. Ve toprak kendinden olanı er geç kendine çağırır"
Suret, sevgilisi ile evlenebilmek için atama bekleyen kimsesiz bir öğretmenin tayininin bir dağ köyüne çıkmasıyla yaşadıklarını anlatan bir korku hikayesi... Korku yazarı Lovecraft'ın toprak ve soy bağı ile ilgili hikayelerinin, Anadolu'nun kadim köy korkularının elementlerini taşıyan, aynı karakterlerine yaptığı gibi seyircisini şehrin güvenli çerçevesinden alıp ıssızlığın tedirginliğine bırakarak ürkütmeyi amaçlayan, fedakarlık, kahramanlık ve bedel gibi temalara dokunan sürpriz sonlu bir öykü.
Eski Toprak, erotik filmler furyası öncesi büyük bir Yeşilçam yıldızıyken sinemaya ara verince unutulan, ama her zaman, düştüğü o zirveye yeniden çıkacakmış gibi kendini hazır tutan Kenan Kaya'nın hikayesi.
Kenan eski bir düzenin, ahlaklı raconun insanı. 2000'lerin başında patlayan televizyon dizilerinin magazin düzeni ise onun yüzemeyeceği kadar sığ. Madem öyle, bıçak kemiğe dayandıysa Kenan da değişir. Bu eski toprak, unutulmuşluk, dışlanmışlık hırsıyla kaybettiği şöhreti geri kazanmak için karanlık bir plan yapmaya karar verir. Bu uğurda kimi kullanması gerekiyorsa kullanır.
Eski Toprak, satirik öğeler ve sürpriz bir son içeren, şöhret, gizem, unutulmuşluk ve hırs gibi temaları başrolün kusursuz planı üzerinden işleyen bir film öyküsü.
Bir söz var ya hani, “yiğidi gül ağlatır, gam öldürür” diye. Yiğit yok bizim elimizde, eli yüzü düzgün bir hippiyle takas edelim onu. Sözü de komple değiştirelim, “dün öldürür” diyelim. Sonuna da ekleyelim ama; “yâr(ın) güldürür”.
Hikayemizin derdi de bu, geçmişi geride bıraktığın an geleceğin sunacağı her güzelliğe kalbini açıp gülebileceğini, güldürebileceğini göstermek. Elbette gerçek hayatta bir evlilik programına en uzak karakterleri kullanarak...
İzdivaç, aynı gün içinde hem işini kaybeden hem de eski sevgilisi, hayatının aşkı Selin’in kendinin tam zıttı bir herifle evleneceğini öğrenen Ferit’in, arkadaşlarının ittirmesiyle katıldığı “Türkiye’nin Damadı” adında bir yarışma/izdivaç programında yaşadıklarını ve geçmişini geride bırakarak yeniden aşık oluşunu anlatıyor.
Her ailede vardır. Huysuz, geçimsiz ve çok zengin bir büyük hala... Ömrünce etrafına huzur vermediğinden yaşlılığında yalnız kalmış. Kocaman evinde, kabarık banka cüzdanı ile yalnız. Tek dostu televizyon dizileridir. İşte bu hikayenin büyük halası da vakti zamanında reddettiği kızının acısı yaşlandıkça içine oturan, git gide huysuzlaşmış ve işin kötüsü bunamaya başlamış Nebiye Hanım.
Nebiye Hanım'ın hayatta tek bir zevki var, her sabah saat 11'de yayınlanan Isabella'nın Yolu isimli Latin pembe dizisi. O kadar seviyor ki Isabella'yı, televizyonun içindeki o dünyayı, rol kesen oyuncuları gerçek sanıyor. Evin hizmetçisi yeni taşınan komşuya fısıltıyla dedikodusunu yapana dek öylece yaşayıp gidiyor. Zira yeni komşu usta bir dolandırıcı...
Milyonlarca liranın üstünde yatan Nebiye'yi, Isabella ve diğer karakterlerin kılığına girerek dolandırmaya niyetlenen bu kadın ve tiyatrocu kızının elinden, bir anda ortaya çıkan torunu kurtarabilecek mi? Ya da dolandırıcı kız toruna vurulunca bu soygundan vazgeçecek mi?
F.A.B.S. aşk, hüzün ve güldürüyü kostümlü bir soygun macerasıyla birleştiren bir komedi hikayesi.
Aristo “her dahinin içinde bir tutam delilik bulunur” der. Ünlü heykeltıraş Gaudens ise daha basitçe söylemiş; “Sarımsak turşu için neyse, delilik de sanat için odur.” Bizim hikayemiz de herkesin yüz çevirdiği üç sinemacı gencin dahi olduklarını kanıtlamak için bir deliliğe kalkışmalarını anlatıyor.
Adını Sevmek Zamanı'ndan alan dağınık dahi Halil, Halil'in olamadığı her şey olan akıllı, olgun ve dirayetli sevgilisi Kıvılcım ile dostları Yedek lakaplı Tankut, "yüksek sanat" diye tanımladıkları senaryolarını çekecek kimse bulamayınca ülkenin en ünlü oyuncularından biri olan Kenan'ı kaçırmaya karar verirler.
Kenan üçlünün beklediğinin aksine filmi yapmaya can atmaktadır. Ancak şartları vardır, bir ekip kurmak! Gençler şimdi de Kenan'ı istediği Yeşilçam emekçilerini kaçırıp getirmelilerdir. Kenan'ın skandaldan reklam devşiren menajeri ve polis de devreye girince işler karışır.
Televizyon filmi formatındaki bu komedi hikayesi, sonuna kadar gitme ve dostluk gibi temalar üzerinden işlenirken altmetninde magazine dair eleştiriler barındırıyor.
Umut ve Gol, genç milli takımın yıldız adayıyken sakatlanan, annesini de kaybedince anlaşamadığı babası ile başbaşa kalıp hem hayallerini hem mutluluğunu kaybeden genç Umut'un bulduğu ikinci şansı anlatıyor.
Hangimiz tuttuğu takımın forvetine "o topa öyle mi vurulur" demedi? Hangimiz başka biri olmak ya da kaçırdığımız fırsatı bir daha yakalamak istemedi?
Ama ikinci şansla başa çıkmak ilkinden bile zordur. Umut da düzeni, babası ve en mühimi sevdiği ile ilgili büyük kararlar vermeli, büyük fedakarlıklar yapmalı. Onu sevenleri, hayalini kurduğu insan olursa sevilmeyi hak edeceğine inandırmalı. O maç, o dakika, o top ayağına gelince, doksana takmalı!
Umut ve Gol, "bir fırsatım daha olsa, her şeyi göze alır vazgeçtiğim yoldan giderdim" diyenleri, yani hepimizi anlatan bir "ikinci şans" masalı. Yeşil çimler, meşin toplar arasında, hayalinin peşinden koşmak temasını işleyen bir film öyküsü.
“Neyin Peşindesin?”, varlığı meçhul bir hazinenin peşinde bir harita sayesinde araya gelen, uyumsuz, benzemez bir grup adamın bu macerada başına gelenleri anlatıyor.
Sanat Tarihi alanında öğretim görevlisi olan genç bir adamın yalnız ve sıkıcı yaşamı, definecilikle kafayı bozmuş amcasının geçmişten fırlayıp hayatına dahil olmasıyla altüst olur. Çocukluğunda amcasının aşıladığı tehlikeli define tutkusunu bastırmak için akademiye yönelen adamın içinde küllenen ateşi bu ziyaret tutuşturur. Artık meçhul hazineye ulaşmak için herkesin başka bir görev ifa edeceği bir ekip kurmak ve yola koyulmak gereklidir. Elbette aynı definenin peşine düşen acımasız açgözlüleri de hesaba katarak...
"Asıl hazine değerli taşlar yahut yazmalar değil, hayatımızdaki eksik parçayı tamamlamaktır" diyen “Neyin Peşindesin?” ülkemizdeki define tutkunlarının ahvalini komedi/macera türünde bir öyküyle anlatıyor.
"Bütün çabalarıma rağmen, eğri büğrü dönemeçlerden geriye, başladığım noktaya dönebilmeyi başaramamıştım."
- H.P. Lovecraft
Ouroboros, karısını kendi hatası sonucunda kaybetmiş bir adamın, bu hatayı telafi etme çabası ve uğrunda ödemesi gereken bedelin hikayesi...
Umut Utku Şerbetçi'nin yönettiği, Melih Özyılmaz'ın kaleme aldığı ve başrollerini Bülent Alkış ile Bihter Özdemir Dinçel'in paylaştığı Ouroboros, kısa korku filmleri üçlememizin ilk filmi.
Oyuncular: Bülent Alkış, Bihter Özdemir Dinçel
Yönetmen: Umut Utku Şerbetçi
Senaryo: Melih Özyılmaz
Görüntü Yönetmeni: Emre Karbek
Sanat Yönetmeni: Gamze Yılmaz
Kostüm: Merve Eğin
Ses: Ömer Mehmetalioğlu
Işık: Barış Ünlü
Set: Yunus Yavuz
Makyaj: Deniz Işık
"Her intikamın bir bedeli, her kötülüğün bir sureti vardır. Ve toprak kendinden olanı er geç kendine çağırır"
Suret, sevgilisi ile evlenebilmek için atama bekleyen kimsesiz bir öğretmenin tayininin bir dağ köyüne çıkmasıyla yaşadıklarını anlatan bir korku hikayesi... Korku yazarı Lovecraft'ın toprak ve soy bağı ile ilgili hikayelerinin, Anadolu'nun kadim köy korkularının elementlerini taşıyan, aynı karakterlerine yaptığı gibi seyircisini şehrin güvenli çerçevesinden alıp ıssızlığın tedirginliğine bırakarak ürkütmeyi amaçlayan, fedakarlık, kahramanlık ve bedel gibi temalara dokunan sürpriz sonlu bir öykü.
Eski Toprak, erotik filmler furyası öncesi büyük bir Yeşilçam yıldızıyken sinemaya ara verince unutulan, ama her zaman, düştüğü o zirveye yeniden çıkacakmış gibi kendini hazır tutan Kenan Kaya'nın hikayesi.
Kenan eski bir düzenin, ahlaklı raconun insanı. 2000'lerin başında patlayan televizyon dizilerinin magazin düzeni ise onun yüzemeyeceği kadar sığ. Madem öyle, bıçak kemiğe dayandıysa Kenan da değişir. Bu eski toprak, unutulmuşluk, dışlanmışlık hırsıyla kaybettiği şöhreti geri kazanmak için karanlık bir plan yapmaya karar verir. Bu uğurda kimi kullanması gerekiyorsa kullanır.
Eski Toprak, satirik öğeler ve sürpriz bir son içeren, şöhret, gizem, unutulmuşluk ve hırs gibi temaları başrolün kusursuz planı üzerinden işleyen bir film öyküsü.
Bir söz var ya hani, “yiğidi gül ağlatır, gam öldürür” diye. Yiğit yok bizim elimizde, eli yüzü düzgün bir hippiyle takas edelim onu. Sözü de komple değiştirelim, “dün öldürür” diyelim. Sonuna da ekleyelim ama; “yâr(ın) güldürür”.
Hikayemizin derdi de bu, geçmişi geride bıraktığın an geleceğin sunacağı her güzelliğe kalbini açıp gülebileceğini, güldürebileceğini göstermek. Elbette gerçek hayatta bir evlilik programına en uzak karakterleri kullanarak...
İzdivaç, aynı gün içinde hem işini kaybeden hem de eski sevgilisi, hayatının aşkı Selin’in kendinin tam zıttı bir herifle evleneceğini öğrenen Ferit’in, arkadaşlarının ittirmesiyle katıldığı “Türkiye’nin Damadı” adında bir yarışma/izdivaç programında yaşadıklarını ve geçmişini geride bırakarak yeniden aşık oluşunu anlatıyor.
Her ailede vardır. Huysuz, geçimsiz ve çok zengin bir büyük hala... Ömrünce etrafına huzur vermediğinden yaşlılığında yalnız kalmış. Kocaman evinde, kabarık banka cüzdanı ile yalnız. Tek dostu televizyon dizileridir. İşte bu hikayenin büyük halası da vakti zamanında reddettiği kızının acısı yaşlandıkça içine oturan, git gide huysuzlaşmış ve işin kötüsü bunamaya başlamış Nebiye Hanım.
Nebiye Hanım'ın hayatta tek bir zevki var, her sabah saat 11'de yayınlanan Isabella'nın Yolu isimli Latin pembe dizisi. O kadar seviyor ki Isabella'yı, televizyonun içindeki o dünyayı, rol kesen oyuncuları gerçek sanıyor. Evin hizmetçisi yeni taşınan komşuya fısıltıyla dedikodusunu yapana dek öylece yaşayıp gidiyor. Zira yeni komşu usta bir dolandırıcı...
Milyonlarca liranın üstünde yatan Nebiye'yi, Isabella ve diğer karakterlerin kılığına girerek dolandırmaya niyetlenen bu kadın ve tiyatrocu kızının elinden, bir anda ortaya çıkan torunu kurtarabilecek mi? Ya da dolandırıcı kız toruna vurulunca bu soygundan vazgeçecek mi?
F.A.B.S. aşk, hüzün ve güldürüyü kostümlü bir soygun macerasıyla birleştiren bir komedi hikayesi.
Aristo “her dahinin içinde bir tutam delilik bulunur” der. Ünlü heykeltıraş Gaudens ise daha basitçe söylemiş; “Sarımsak turşu için neyse, delilik de sanat için odur.” Bizim hikayemiz de herkesin yüz çevirdiği üç sinemacı gencin dahi olduklarını kanıtlamak için bir deliliğe kalkışmalarını anlatıyor.
Adını Sevmek Zamanı'ndan alan dağınık dahi Halil, Halil'in olamadığı her şey olan akıllı, olgun ve dirayetli sevgilisi Kıvılcım ile dostları Yedek lakaplı Tankut, "yüksek sanat" diye tanımladıkları senaryolarını çekecek kimse bulamayınca ülkenin en ünlü oyuncularından biri olan Kenan'ı kaçırmaya karar verirler.
Kenan üçlünün beklediğinin aksine filmi yapmaya can atmaktadır. Ancak şartları vardır, bir ekip kurmak! Gençler şimdi de Kenan'ı istediği Yeşilçam emekçilerini kaçırıp getirmelilerdir. Kenan'ın skandaldan reklam devşiren menajeri ve polis de devreye girince işler karışır.
Televizyon filmi formatındaki bu komedi hikayesi, sonuna kadar gitme ve dostluk gibi temalar üzerinden işlenirken altmetninde magazine dair eleştiriler barındırıyor.
Umut ve Gol, genç milli takımın yıldız adayıyken sakatlanan, annesini de kaybedince anlaşamadığı babası ile başbaşa kalıp hem hayallerini hem mutluluğunu kaybeden genç Umut'un bulduğu ikinci şansı anlatıyor.
Hangimiz tuttuğu takımın forvetine "o topa öyle mi vurulur" demedi? Hangimiz başka biri olmak ya da kaçırdığımız fırsatı bir daha yakalamak istemedi?
Ama ikinci şansla başa çıkmak ilkinden bile zordur. Umut da düzeni, babası ve en mühimi sevdiği ile ilgili büyük kararlar vermeli, büyük fedakarlıklar yapmalı. Onu sevenleri, hayalini kurduğu insan olursa sevilmeyi hak edeceğine inandırmalı. O maç, o dakika, o top ayağına gelince, doksana takmalı!
Umut ve Gol, "bir fırsatım daha olsa, her şeyi göze alır vazgeçtiğim yoldan giderdim" diyenleri, yani hepimizi anlatan bir "ikinci şans" masalı. Yeşil çimler, meşin toplar arasında, hayalinin peşinden koşmak temasını işleyen bir film öyküsü.
“Neyin Peşindesin?”, varlığı meçhul bir hazinenin peşinde bir harita sayesinde araya gelen, uyumsuz, benzemez bir grup adamın bu macerada başına gelenleri anlatıyor.
Sanat Tarihi alanında öğretim görevlisi olan genç bir adamın yalnız ve sıkıcı yaşamı, definecilikle kafayı bozmuş amcasının geçmişten fırlayıp hayatına dahil olmasıyla altüst olur. Çocukluğunda amcasının aşıladığı tehlikeli define tutkusunu bastırmak için akademiye yönelen adamın içinde küllenen ateşi bu ziyaret tutuşturur. Artık meçhul hazineye ulaşmak için herkesin başka bir görev ifa edeceği bir ekip kurmak ve yola koyulmak gereklidir. Elbette aynı definenin peşine düşen acımasız açgözlüleri de hesaba katarak...
"Asıl hazine değerli taşlar yahut yazmalar değil, hayatımızdaki eksik parçayı tamamlamaktır" diyen “Neyin Peşindesin?” ülkemizdeki define tutkunlarının ahvalini komedi/macera türünde bir öyküyle anlatıyor.