Aramızdan ayrılışının on altıncı yılında Kemal Sunal'ı saygı ve özlemle anarken Marmara Üniversitesi'nde yüksek lisans için sunduğu tezi paylaşmak istedim.
İndirmek için tıklayın.
alıntı
Aramızdan ayrılışının on altıncı yılında Kemal Sunal'ı saygı ve özlemle anarken Marmara Üniversitesi'nde yüksek lisans için sunduğu tezi paylaşmak istedim.
İndirmek için tıklayın.
Bugün sözü yıllardır kamera arkasında, setin birazdan okuyacağınız tüm basamaklarında çalışmış olan yönetmen dostum Umut Utku Şerbetçi'ye bırakıyorum. Bu kez konumuz senaryodan ziyade kamera arkası, set. Umut da sektöre girmek isteyenler için sözünü hiç sakınmadan anlatıyor karşılaşacaklarını. İyi haftalar!
Sinema televizyon öğrencileri ya da başka bir bölümden mezun olmuş fakat kalbi sinema-tv için atan öğrencilerin en büyük derdi güncelliğini hala koruyor; "Sektöre nasıl girerim?"
Aslında dışardan göründüğü kadar zor ve zahmetli bir süreç değil sektöre girmek. Okuldaki hocalarınız, arkadaş çevreniz, eş dost sayesinde bir şekilde girersiniz sektöre. Kapalı kapıların olduğu, gelen çoğu kişinin reddedildiği bir ortam değil. Sorulması gereken asıl ve doğru soru ise şu; "Sektörde nasıl kalıcı olurum, nasıl ilerlerim?" İşte bu soru zor ve ne yazık ki sancılarla dolu.
Hiç unutmam üniversite ikinci sınıfta "Televizyon Teknikleri" dersinde ismini vermeyeceğim bir hocamız sıraların arasında dolaşırken soruvermişti; "Kaç kişi yönetmen olmak istiyor?" İstisnasız sınıfın yüzde sekseni parmak kaldırmıştı. Hocanın yüzünde beliren o gülümseme ve eliyle bize yaptığı hareketin (!) ardından; "Siz öyle sanın. Okul bitsin görürsünüz. Bazı abilerinizin, büyüklerinizin kucağına oturmadan kolay değil o işler" cümlesi o zamanlar gerçekten de abartılı ve gereksiz gelmişti. Ama...
Seneler geçti, mezun olduk ve haliyle sektöre adım atmak istedik biz de. Attık ve gördük ki hocanın söylediği her şey gerçek, hatta az bile söylemiş. Maalesef ülkenin çoğu alanında olduğu gibi sinema-tv sektöründe de torpil ve adam kayırma almış yürümüş. Birinin tanıdığı, falancası, arkadaşı, akrabası iseniz, olmayanlara göre ilerleme şansınız çok daha yüksektir ve daha az zaman alacaktır. Sektöre girerken bunu göz önünde bulundurun yoksa çok büyük hayalkırıklığı yaşarsınız. Sizden çok daha yeteneksiz ve yeni birinin, sizden çok daha kısa sürede ilerlemesini görmek hem heves kırıcı hem de yaptığınız işten soğumanıza neden olur.
Sektöre girmekten ve sektörde ayakta kalmaktan bahsetmeden önce belki de sektörü tanıtmak gerekir -belki değil kesin- nedir sektör ?
Öncelikle sektörü ikiye ayırmak gerekiyor. Ya televizyon ya da sinema-reklam-klip-dizi seçimini yapacaksınız. Televizyonda çok kısa bir stajın dışında bulunmadığım için bir şeyler yazmak hatta yazmaya çalışmak abes olacak. Yine de önünüze çıkacak olan ilk seçenecek bu olacak ve yaptığınız seçenekten sonra diğer alt seçeneklerle devam edeceksiniz. Ben kendi yaptığım tercihle devam edeceğim ve alt seçeneklerden bahsedeceğim.
"Ben televizyonda çalışmak istemiyorum. Ne o öyle memur gibi" dedikten sonra bahsettiğim yere geliyorsunuz ve burada da bir tercih yapmak durumunda kalıyorsunuz. Kısaca bahsedelim ;
A- Sinema
Sinema genelde üç ila beş hafta arasında değişen sürelerde (bir hafta eksik, bir hafta fazla) çekilen bir iştir. Haftanın altı günü çalışır, bir gününde de repo dediğimiz tatil gününüzün tadını çıkartırsınız. Sadece sinema çalışan insanlar olsa da genelde bu dalda reklam ve dizi çalışanları boşluklarını doldurmak ve toplu para almak için çalışırlar. Eskiden bir asaleti ve raconu olsa da artık herkes sinema çekebildiğinden kalite de çok ama çok düşmüş durumda.
B- Reklam
Reklam, televizyonlarda maruz kaldığınız ve çoğu zaman kanalı değiştirdiğiniz maksimum bir dakika süren (yine biraz az , biraz fazla) işlerdir. Sektörün uzak ara kaymağıdır. Hem iş devamlılığı vardır hem de yapım ve ortam anlamında diğer kollara göre çok daha kalitelidir. Genelde bir gün ve beş gün arasında değişen çekim süreleri vardır. En önemlisi ise sektöre iki sene önce gelen belli kuralların uygulandığı tek alandır. Nedir bu kurallar? Kısaca bahsedelim.
İki sene önce çalışma saatleri, yemek araları, kahvaltı süresi gibi birçok insani durumun kuralı yoktu. Şöyle ki bir iş yirmi saat de sürebilirdi, otuz saat de. Yemek araları siz acıktığınız zaman değil yönetmen ya da yapım, ajans istediği zaman verilirdi. İlk gün yirmi saat çalıştığınız bir işin ikinci gününe uyumadan devam edebilirdiniz. Reklam çalışanları -başta kamera ekipleri- buna itiraz etti ve yapım ekiplerinin de destekleriyle belli başlı kurallar geldi ve oturtuldu. Günde on iki saat (dört saat mesai) çalışma sınırı, altı saatte bir yemek arası verilmesi, kahvaltının yarım saat olması ve iki iş günü arasına konması gereken on saatlik süre. İşte bu yüzden reklam en çalışılabilecek ve bir şeyler öğrenilebilecek alan.
C- Klip
Aslında bundan on sene önce bir alan olabilirdi klip. Dev bütçelerle, kaliteli işlerin çekildiği zamanlar. Artık hatır gönül için gidilen, kalitesiz ve özensiz işlerin çekildiği ufacık bir alan oldu. Reklam çalışanlarının iş sonu para peşin verildiği için gittiği, bir yemek parasına bile çekilebilen bir alan artık.
D- Dizi
En beterini en sona sakladım. Eğer bu sektöre girmeyi düşünüyorsanız uzak durmanız gereken ilk alan dizi. Aslında bu bambaşka bir yazının konusudur ama kısaca bahsetmek gerekirse;
1- Çalışma saatleri vs. gibi hiçbir kural yoktur. Tamamen orman kurallarıyla çalışır, insanlığınızdan çıkarsınız.
2- Çalışan ekipler genelde sağdan soldan toplanan ekiplerdir. Çok hızlı bir ekip değişimi mevcuttur çünkü parasını alabilen çok azdır.
3- İşlerin kalitesizliğini anlatmaya gerek var mı bilemedim. Kendiniz bir şekilde izliyorsunuz zaten.
4- Sosyal hayatınızı, ailenizi, sevdiklerinizi unutun çünkü bir daha yüzlerini sadece uyumadan önce göreceksiniz. Buna değecek bir iş olduğunu düşünüyor musunuz ?
Hem işlerin kalitesizliği hem de çalışma kurallarının olmayışı "dizi"yi çalışılmaması gereken ilk alan yapıyor. Cidden gidin ticaret yapın, simit satın ama buraya hiç bulaşmayın.
Şimdi burada tercihinizi yaptığınızı farz ediyorum ve girdiğiniz alanda neler yapabileceğinizi, hangi kollarda çalışabileceğinizi anlatmaya başlıyorum. Gözlerinizi kapatın ve stajyer olarak girdiğiniz kolda neler yaşayacağınızı dinleyin.
A- Yönetmen - Reji Ekibi
Okulu bitirdiniz, bir şekilde sektöre girdiniz ve bu kolu seçtiniz. Yönetmen olmak istiyorsunuz. Kim istemiyor ki? Oyunculara oyun vermek, dekorlara karar vermek, kafanızdaki mükemmel sahne ve sekansları çekmek için hazırsınız. Hayır sadece siz öyle düşünüyorsunuz.
Elinize verilen "Timecode Kağıdı"nı aldınız ve yönetmenin yanına oturdunuz ne yazık ki. Planlar hangi saniye başladı, hangi saniye bitti bunu yazacaksınız. İyi bir asistan olur ve on yıl böyle takılırsanız kim bilir, siz de bir gün iş çekebilirsiniz. Şaka bir yana timecode asistanı, script girl (devamlılıkla ilgili notlar alan ve gerektiğinde yönetmeni uyaran) ikinci yönetmen asistanı ve yardımcı yönetmen olduktan sonra yönetmen olabilirsiniz. Yani en güzel kıyafetlerinizi giyip, kahvenizi elinize alıp gittiğiniz sette büyük bir hayal kırıklığı sizi bekliyor olacak. Eğer bir yorumunuz varsa da bunu içinizden söyleyin aman diyeyim.
B- Kamera Grubu
Biliyorum en güzel açıları siz bulacaksınız, omuz kamerasını en güzel siz kullanıyorsunuz hatta ışık ve atmosfer yaratmakta üstünüze yok. Yine de beklemeniz gerekiyor zira taşınacak malzemeler, toplanacak kablolar ve uykusuz geceler var önünüzde. Kamera grubu görüntü yönetmeni altında çalışan focus puller, ikinci kamera asistanı ve üçüncü kamera asistanından oluşur. Diğer kollara göre en büyük zorluğu çalıştığınız malzemenin oldukça pahalı olmasıdır. Yani yanlışlıkla elinizden düşürdüğünüz bir objektif (gerçi o objektife elinizi sürebilmeniz için de minimum iki yıl geçmesi gerekmektedir) sizi hayatınızın sonuna kadar bedava çalıştırabilir. Bu yüzden maksimum dikkat ve konsantrasyon gerektirmektedir. Görüntü yönetmeni olmak için önünüzde uzun yıllar var. İyi insanlara denk gelir, kaliteli işlerde çalışırsanız siz de aynı oranda büyür ve kaliteli bir görüntü yönetmeni olursunuz haliyle.
C- Işık Grubu
Evet tungsten filtreler, daylight filtreler, anahtar ışık kullanmadan yaptığınız aydınlatmalar dillere destan ama ışık grubu bunlar için değil. Maalesef tüm ışık dinamiklerine görüntü yönetmeni karar verdiğinden size sadece istenen lambaların taşınması, kablolarının çekilmesi ve kontrol edilmesi kalıyor. Baştan uyarayım kadınların asla tercih etmemesi gereken bir koldur ışık. Kilonuzdan daha ağır lambaları oradan oraya taşımak, bir kamyon malzemeyi indirip bindirmek istiyorsanız iş başka tabii ki.
D- Ses
Bir ses teknisyeni ve bir boom operatöründen oluşan belki de en ufak koldur. Önemli ve hassas bir işleri vardır. "Sessiiiiiiizzz, telefonların sesini kısalım, şu köpeği susturun, ezan okunuyor" isyanlarını sık sık duyarsınız. Ha bir de iyi bir boom operatörü değilseniz sık sık "boom up" azarını işitirisiniz. Tabii ki hiçbir yönetmen oyuncusunun kafasının üstünde mikrofon görmek istemiyor.
E- Set
Belki de en arı gibi çalışan, en çilekeş, en emekçi arkadaşlar bunlardır. Setin tüm dekor ve ihtiyaçlarını karşılarlar. Herkesin yardımına koşmak durumundadırlar. Ses, kamera, ışık vs. herkesin ihtiyacı olduğu noktada bitmek durumundalar. Fiziki olarak da en çok bu arkadaşlar yorulur.
F- Yapım, Prodüksiyon
İşin sahibi olmasa da işi yapan, organize eden ekiptir. Yapım firmasının elemanlarından oluşur. Tüm ekibin sorumluluğu bu arkadaşlardadır. Yemek yemeniz için, rahat etmeniz için didinir dururlar. Mekanların bulunması, diğer ekiplerin kurulması, setin zamanında başlayıp zamanında bitmesi. Hepsi bu arkadaşlardan sorulur. En çileli işleri ise gecenini bir vakti sabah sete Avcılar’dan Sarıyer’e gelmiş olan asistan tayfasıdır. Yahu yüz lira taksi fişi verene kadar vip araç kiralar öyle hizmet verirler değil mi?
G- Senaryo ve Metin Yazarları
En güzel metinleri, en güzel senaryoları yazarlar. Tabii genelde bu arkadaşlarla tanışma fırsatımız olmaz setlerde çünkü setlere gelmezler. Ajans çalışanlarıdır çoğu zaman. "Dış/Gece"lere yazdıkları denizaltı sahneleriyle hayır duaları hiç mi hiç eksik olmaz.
Bunun dışında Saç Makyaj, Kostüm, Sanat gibi kollar da mevcuttur. Saç Makyaj adı üstünde, Kostüm de öyle. Sanat Ekibi ise dekorun sanatsal dokunuşlarını yapar. Genelde domateslerin kırmızılığı, çatalların parlaklığı gibi konularla meşgul olurlar ülkemizde. Can gruplardan biridir. Kısaca gruplardan da bahsettikten sonra altın değerinde, olmazsa olmaz kurallardan bahsedeceğim. Hayatta kalmanız, ayakta durabilmeniz için rehber niteliğindedir. Dikkatli okuyun.
1. Sette önce iyi insan olun. İyi bir eleman olmanız zamanla da olsa gerçekleşir fakat insanların ilk dikkat ettiği şey iyi bir insan olup olmadığınızdır. İyi bir insan eğer yeteneği varsa zamanı gelince iyi de eleman olur fakat kötü bir insan ne olursa olsun yontulamaz.
2. Haddinizi bilin. Üstleriniz ve altlarınızla nasıl iletişim kuracağınıza dikkat edin. Kimse gevşek tipleri sevmez. SS Subayı da olmanıza gerek yok tabii ki ama bunun dengesini kurabilmek önemli. Üstlerinize karşı saygılı olun, altınızda çalışan insanlara yardımcı olun. Aslında bunu çalıştıkça öğrenecek, deneyim kazanacaksınız. Sektör, hiyerarşinin askeriyeden bile fazla olduğu bir yerdir.
3. Ciddiyetinizi kaybetmeyin ve işinize önem verin. Sektör zamanın çok değerli olduğu bir yerdir. Geç kalmayın. İkinci gecikmenizde işler değişmiş olabilir.
4. Fikrinizi kendinize saklayın. Biliyorum çekilen sahneye mükemmel bir dokunuşunuz olacak, harika bir fikriniz var fakat bilin ki üstleriniz sizin fikirlerinizi önemsemiyor. İşinizi yapın, ağzınıza gelen ağzınızın içinde kalsın.
5. Kendinizi geliştirin. İşlere sadece para kazanmak için gitmeyin. Hoş uzun bir süre para da kazanamayacaksınız ama parayı kazanmaya başladığınız zaman bunu rutine bağlamayın. Öğrenmenin sonu yok. Herkesten bir şey öğrenebilirsiniz. Kendinizi geliştirin ve yetinmeyin.
6. Gocunmayın. Yeri gelecek şefinize çay getirecek, yeri gelecek ayak işi yapacaksınız. Stajyer ve asistanın olayı budur maalesef. Sevdiğiniz insanlarla çalışabilmek de bu yüzden önemlidir. Geçen sene staja gelmiş bir genç arkadaştan çay istemiştim. Çocuk gitti çayı getirdi ve "Abi ben üniversite mezunuyum bu arada" demişti. Kimse senin diplomanı sallamıyor, önemsemiyor. Herkes yaptı bunu ve herkes de yapacak. O yüzden bu işleri yapmaktan gocunmayın.
7. Hayallerinizi kovalayın. Yeri gelecek pes etmek isteyeceksiniz, yeri gelecek benden bu kadar diyeceksiniz. Yazının başında da bahsettiğim gibi günün birinde bir torpilli gelecek ve sizin üzerinize çıkacak. Hayallerinizin peşini hiç bırakmayın. Sektör para kazandığınız bir yer olmanın dışında sizi hedefinize götürecek olan merdivendir. Burada öğrendikleriniz , burada tanıştığınız insanlar gelecekte çok işinize yarayacak. O yüzden hiç vazgeçmeyin.
Evet, elimden geldiği kadarıyla anlatmaya çalıştım sektörü, sektöre girmeyi ve sektörde ayakta kalmayı. Özetle, sektör dışardan göründüğü gibi toz pembe değil. Yapılabilecek belki de en zor işlerden birisi. Yine de zaman geçtikçe, ilerledikçe alışıyor, seviyorsunuz. Geçici olarak yapılacak bir iş değil. "Askere gideceğim seneye. O zamana kadar takılırım" ya da "Yakında evlenirim zaten, o ara takılayım" diyorsanız sakın adım atmayın. Yıllar sürecek ayağınızı yere sağlam basmanız.
Son olarak hangi alanda ve hangi kolda çalışmak istediğinize karar verin ve bunda acele etmeyin. Mümkünse bir sette bulunun , gözlemleyin ve kararınızı buna göre verin.
PS: Yıllar önce çalıştığım bir Alman görüntü yönetmeni şöyle demişti hiç unutmam; "Dünyanın en güzel işini, dünyanın en yanlış ülkesinde yapıyorsun." Çok haklıydı.
Umut