Şimdi de sahnenin hikayesini anlatayım:
"Birbirleri hakkındaki gerçekleri bilmeyen Bahri ve Savaş yüz yüze... Savaş yani Çetin, Bahri'nin nüfuzunu kullanarak Nevra'nın ona yıktığı işi gerçekleştirmek istemektedir. Kendisini tanımayan Bahri'nin güvenini kazanmak ve ortaklık teklif etmek için Baba'yı ziyarete gelir."
79. bölümde Savaş'ın Çetin kimliğiyle, henüz Zafer'in katili olduğunu bilmediği Bahri'yi evinde ziyaret edip ortaklık teklif edeceği bu sahnede izlenecek olan, tretmanda adımlanması istenen kabaca buydu. Elbette sahne yazarken amaç hikayeyi bir adım ilerletme görevini yerine getirip tretman maddesini karşılamaktır ancak ondan başka, önemli olan sahnenin güçlü ve oyuncaklı/buluşlu bir yapıyla akılda kalıcı olmasıdır. Ben de payıma düşen bu sahneyi ilgi çekecek şekilde yazmanın bir yolunu bulmalıydım.
Yüzleşmeler, bilhassa karşı karşıya geçip iki koltuğa oturan iki adamın konuşması her senaryo için bir tehlikedir. Senarist bunu tekdüze ve gizemsiz bir halden alıp gücün el değiştirdiği, iki kişinin birbirine karşı duygu değişimleri yaşayabildiği bir hale sokmazsa "konuşan kafalar" tabir ettiğimiz sıkıcı ve özelliksiz bir diyalog kalır elimizde. Bu tip sahnelerin iyi sahne olabilmesi için hikayede bir adım atarken karakterlere dair bir şey söylemesi, iki adamdan biri bir amaca ulaşmaya çalışırken diğerinin buna engel çıkarması elzem. İşte bu sebepten buna benzer sahnelerde yapıyı kurarken bir sahne buluşu, yani anlatıyı taşıyacak, aktaracak fiziksel ya da içsel bir buluş ortaya koymak gerekiyor. Benim de ihtiyacım buydu.
Bu arada bu işi kusursuzca başaran bir örnek olarak Heat (1995) filminde De Niro ve Pacino'nun yüzleştiği, filmin geri kalanında yaşanacakları bize nefis bir replik takasıyla aktaran restoran sahnesini verebiliriz:
"Tehlikenin sıcaklığını ensende hissettiğin an 30 saniye içerisinde bırakıp gidemeyeceğin hiçbir şeye bağlanma..."
Böyle sahnelerin buluşları genellikle bizatihi karakterlerin içinden çıkar. Karakter arka planları, alışkanlıkları, hobileri, duygu durumları, tikleri ve işte aklınıza ne gelirse, bu sahneleri renklendirecek buluşlar için kurcalanabilir. Benim de bu sahneyi yazmadan önce tek bir hedefim vardı, iki karakterin içinden ortak bir buluş üreterek karakterleri bağlamak. Ben de buradan hareketle Bahri Baba'nın hobisi, tarihi eser kaçakçısı Savaş'ın uzmanlık alanına giren bir tesbihi kullanarak iki karakter arasında geçen bu sahneyi kurgulamayı başardım.
Tesbih, Savaş'ın Bahri'nin ilgisini çekmesini, tesbihin cinsi ve öyküsü ise Bahri'nin Savaş'a saygı duymasını sağlayacaktı. Ancak tesbih, tüm bunların sonunda tek bir ana, sabırsız Savaş'ın Bahri'yi etkilerken aynı zamanda özgüvenini ve zekasını göstermesine hizmet eden bir buluşa hizmet etmeliydi. İşte o an da Savaş'ın son repliğiydi:
"Biliyorum. Beklerken sıkılmayayım diye bir tane (tesbih) de kendime aldım..."
Sahne böylece güvensizlik ve güven arasında Savaş'ın hamlelerine Bahri'nin temkinle cevap verdiği ama nihayet etkileyici bir numara çeken Savaş'ın Bahri'yle buzları eritmeyi başardığı, inişli çıkışlı bir güç takasına dönüştü. Ben de ortaya çıkan sahneden memnun kaldım.
Sahnenin yazılış öyküsü kabaca böyle dostlar. Keşke dizi süreleri kısalsa ve senaristler sahnelerin üzerine düşünecek bolca vakit bulabilseler dileğiyle bitireyim.
Not: Konuyla ilgili bir önceki gönderi için tıklayınız.