poyraz karayel

Poyraz Karayel'den Bir Sahne - 2

Daha önce yaptığım gibi, yine Poyraz Karayel için yazmış olduğum bir sahne üzerinden yazılanla çekileni karşılaştırıp sahneyi nasıl yazdığımı anlatacağım. Aşağıdaki sahne Poyraz Karayel'in 79. bölümünden. Sahne uzun olduğu için ikiye bölünmüş durumda. Bu yüzden size süre aralığı vereceğim, böylece videoda söylediğim süreler arasına bakarak sahneleri izleyebilirsiniz:

SAHNELERİ İZLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Buradaki videonun başından üçüncü dakikasına kadar olan bölümde sahnenin ilk kısmını (00:00 - 03:07) dördüncü ve yedinci dakikalar arasında da sahnenin ikinci kısmını izleyebilirsiniz. (04:16-06:45)

Şimdi de sahnenin senaryosuna bakalım:

Şimdi de sahnenin hikayesini anlatayım:

"Birbirleri hakkındaki gerçekleri bilmeyen Bahri ve Savaş yüz yüze... Savaş yani Çetin, Bahri'nin nüfuzunu kullanarak Nevra'nın ona yıktığı işi gerçekleştirmek istemektedir. Kendisini tanımayan Bahri'nin güvenini kazanmak ve ortaklık teklif etmek için Baba'yı ziyarete gelir."

79. bölümde Savaş'ın Çetin kimliğiyle, henüz Zafer'in katili olduğunu bilmediği Bahri'yi evinde ziyaret edip ortaklık teklif edeceği bu sahnede izlenecek olan, tretmanda adımlanması istenen kabaca buydu. Elbette sahne yazarken amaç hikayeyi bir adım ilerletme görevini yerine getirip tretman maddesini karşılamaktır ancak ondan başka, önemli olan sahnenin güçlü ve oyuncaklı/buluşlu bir yapıyla akılda kalıcı olmasıdır. Ben de payıma düşen bu sahneyi ilgi çekecek şekilde yazmanın bir yolunu bulmalıydım. 

Yüzleşmeler, bilhassa karşı karşıya geçip iki koltuğa oturan iki adamın konuşması her senaryo için bir tehlikedir. Senarist bunu tekdüze ve gizemsiz bir halden alıp gücün el değiştirdiği, iki kişinin birbirine karşı duygu değişimleri yaşayabildiği bir hale sokmazsa "konuşan kafalar" tabir ettiğimiz sıkıcı ve özelliksiz bir diyalog kalır elimizde. Bu tip sahnelerin iyi sahne olabilmesi için hikayede bir adım atarken karakterlere dair bir şey söylemesi, iki adamdan biri bir amaca ulaşmaya çalışırken diğerinin buna engel çıkarması elzem. İşte bu sebepten buna benzer sahnelerde yapıyı kurarken bir sahne buluşu, yani anlatıyı taşıyacak, aktaracak fiziksel ya da içsel bir buluş ortaya koymak gerekiyor. Benim de ihtiyacım buydu.

Bu arada bu işi kusursuzca başaran bir örnek olarak Heat (1995) filminde De Niro ve Pacino'nun yüzleştiği, filmin geri kalanında yaşanacakları bize nefis bir replik takasıyla aktaran restoran sahnesini verebiliriz:

"Tehlikenin sıcaklığını ensende hissettiğin an 30 saniye içerisinde bırakıp gidemeyeceğin hiçbir şeye bağlanma..."

Böyle sahnelerin buluşları genellikle bizatihi karakterlerin içinden çıkar. Karakter arka planları, alışkanlıkları, hobileri, duygu durumları, tikleri ve işte aklınıza ne gelirse, bu sahneleri renklendirecek buluşlar için kurcalanabilir. Benim de bu sahneyi yazmadan önce tek bir hedefim vardı, iki karakterin içinden ortak bir buluş üreterek karakterleri bağlamak. Ben de buradan hareketle Bahri Baba'nın hobisi, tarihi eser kaçakçısı Savaş'ın uzmanlık alanına giren bir tesbihi kullanarak iki karakter arasında geçen bu sahneyi kurgulamayı başardım.

Tesbih, Savaş'ın Bahri'nin ilgisini çekmesini, tesbihin cinsi ve öyküsü ise Bahri'nin Savaş'a saygı duymasını sağlayacaktı. Ancak tesbih, tüm bunların sonunda tek bir ana, sabırsız Savaş'ın Bahri'yi etkilerken aynı zamanda özgüvenini ve zekasını göstermesine hizmet eden bir buluşa hizmet etmeliydi. İşte o an da Savaş'ın son repliğiydi:

"Biliyorum. Beklerken sıkılmayayım diye bir tane (tesbih) de kendime aldım..."

Sahne böylece güvensizlik ve güven arasında Savaş'ın hamlelerine Bahri'nin temkinle cevap verdiği ama nihayet etkileyici bir numara çeken Savaş'ın Bahri'yle buzları eritmeyi başardığı, inişli çıkışlı bir güç takasına dönüştü. Ben de ortaya çıkan sahneden memnun kaldım.

Sahnenin yazılış öyküsü kabaca böyle dostlar. Keşke dizi süreleri kısalsa ve senaristler sahnelerin üzerine düşünecek bolca vakit bulabilseler dileğiyle bitireyim.

Not: Konuyla ilgili bir önceki gönderi için tıklayınız.

Elveda Poyraz Karayel

Yazı ekibinde bulunduğum için gurur duyduğum, şanslı hissettiğim Poyraz Karayel dün akşam 82. bölümüyle ekranlara veda etti. Blogda, bu süreçte tecrübe ettiklerimi, yazdığım sahneleri ve onların ekran karşılıklarını vakit buldukça paylaşacağım. Senaryoya ilgi duyanlar için öğretici olacağından hiç şüphem yok. Ama şimdi veda vakti:

Poyraz Karayel 82. Bölüm (Final/Veda)

Poyraz Karayel 82. Bölüm (Final/Veda)

"Ne gördün bütün kapıların birer birer kapandığı bu dünyada? Hangi kusurunu düzeltmene fırsat verdiler? Son durağa gelmeden yolculuğun bitmek üzere olduğunu haber verdiler mi sana? Birdenbire: Buraya kadar! dediler. Oysa, bilseydin nasıl dikkatle bakardın istasyonlara; pencereden görünen hiçbir ağacı, hiçbir gökyüzü parçasını kaçırmazdın. Bütün sularda gölgeni seyrederdin. Üstelik daha önce haber vermiştik derler onlar. Her şeyin bir sonu olduğunu genel olarak belirtmiştik. Yaşarken eskidiğini ve eskittiğini söylemiştik." (O. Atay)

Veda vakti, teşekkür vaktiymiş... Poyraz Karayel adında bir düş gören ve bizi de içeri kabul eden, hayatımda gördüğüm en alçakgönüllü senarist Ethem Özışık yani Ethem abiye, ardından "aslında Poyraz'a bir yazar arıyoruz" diyerek bana iskele uzatan Deniz'e, her hikaye toplantısına gülümseyerek gelmemin müsebbibi canlarım Melek ve Uygar'a çok teşekkürler.

Poyraz'ı Poyraz, Ayşegül'ü Ayşegül yapan İlker Kaleli/Burçin Terzioğlu ikilisine ve onları ülkenin en güzel ailesine bütünleyen Ata Berk Mutlu ile Musa Uzunlar, İdil Fırat, Ayda Aksel, Hare Sürel, Celil Nalçakan, Ali İl, Cem Cücenoğlu, İlker Aksum, Ece Özdikici, Funda Eryiğit, Gülçin Hatıhan, Emirhan Akbaba ve İsmail Düvenci başta olmak üzere yolu Poyraz Karayel'den geçen her oyuncuya çok teşekkürler. Her sahneyi güzelleştirdiniz.

Kamera arkasında, hangi şartlarda nasıl çalıştıklarına hayret ve hayranlıkla şahit olduğumuz, buna rağmen her hafta yazdığımızdan iyisini çekmeyi başaran başta yönetmenimiz Osman Taşçı, ikinci yönetmenimiz Burcu Alptekin ve yardımcı yönetmenimiz Merve Çolak olmak üzere üç sezon boyunca emek vermiş eski yeni tüm set çalışanlarına, unutulmaz müziklere imza atan Alpay Göltekin ve Zeynep Alasya'ya çok teşekkürler. Her şeyi kolaylaştırdınız.

Herkesin cesaret edemeyeceği bir projeye inanan Hayri Aslan ile Kanal D'ye, Limon çalışanlarına ve elbette her çarşamba ekran başına geçip bir sonraki hafta yeniden karşılarına çıkmamızı sağlayan muhteşem seyircimize çok teşekkürler.

Elbette bu noktaya gelene kadar verdikleri destek için aileme de minnettarım, hakları ödenmez. Son teşekkürü ise bu macera boyunca kahrımı çeken Şahbal'a ayırıyorum.

Duvar yazılı bir apartmanın sokağından birlikte geçip gittiğimiz herkesle yeniden karşılaşmak dileğiyle elveda Poyraz Karayel!

 

 

Melodram ve Oyun: Tehlikeli Oyunlar ve Poyraz Karayel'de Bir Temsiliyet Rejimi Sorunsalı

Akademisyenler Feyza Akınerdem ve Nükhet Sirman'ın Oğuz Atay ve dizimiz Poyraz Karayel üzerinden oyun ve melodramı incelediği makalesi Monograf'ta yayınlandı.

Makalenin hazırlık sürecinde, sağ olsunlar, bizleri de ziyaret edip tatlı bir sohbet/söyleşi gerçekleştirmişlerdi. Poyraz Karayel'in böyle bir çalışmaya vesile olması da ayrıca mutlu etti hepimizi. Buradan teşekkürlerine teşekkürle karşılık vermiş olayım.

Melodram ve Oyun: Tehlikeli Oyunlar ve Poyraz Karayel'de Bir Temsiliyet Rejimi Sorunsalı başlıklı makaleye şu adresten ulaşabilirsiniz:

Melodram ve Oyun