Yeni ofise taşınmayı başardık. Birkaç ufak rötuş kaldı elbette ama işe giriştim bile.
Senaryo 101/2
Merhaba,
Senaryoya dair genel bir bilgilendirme yaptığım ilk yazının ardından Senaryo 101 dizisinin ikinci bölümünü yayınlamanın vakti geldi. Biçem ve içeriğin öneminden, tamamlayıcılığından bahsetmiştim. İçeriğe çok daha geniş bir alan ayıracağım için önce biçeme dair her şeye değinip geride bırakmak doğru olur diye düşündüm. Bu sebeple bu yazıda bir senaryo kaç sayfa olmalı sorusunu yanıtlayacak, senaryo sayfalarında karşılaştığımız elementlerin neler olup nasıl kullanıldıklarına bakacağız. Dizinin ilk gönderisine şuradan ulaşabilirsiniz:
Senaryo Kaç Sayfa Olmalı?
İdeal bir sinema filmi senaryosu 110 ile 120 sayfa arasında değişkenlik gösterir. Bunun bir sebebi neredeyse tüm öykülerin üç perdeli bir yapıyı takip etmeleri ve perdelerin genelde 30-60-30 sayfa şeklinde bölünmüş olmasıdır. Ancak bu adetin esas nedeni bir filmin yaklaşık iki saat sürmesi ve her senaryo sayfasının yaklaşık bir dakikaya denk düştüğünün kabul edilmesidir. Elbette bu durumun, özellikle yeni öykü anlatım imkanlarıyla birlikte istisnalarla daha sık karşılaştığını söylemeliyim.
Senaryo sayfasındaki yerleşimi itibariyle diyalog ağırlıklı filmler kağıt üzerinde daha uzun görünürler. Aksiyon ya da art-house denebilecek “sanat filmi” senaryoları ise daha az sayfa sayısına sahiptirler. Diyalog ağırlıklı sahneler sayfalarca sürebilirken, bir kovalamaca sekansı perdede uzun sürse de kağıt üzerinde kısa kalacaktır.
Örneğin diyaloğun gücüne inanan senaristlerden Aaron Sorkin’in The Social Network’ü film iki saat sürmesine rağmen 168 sayfa, genellikle tüm filmleri uzun süren Eric Roth’un The Insider’ı ise iki buçuk saat karşılığı 148 sayfadır. Öte yandan Hoeber kardeşler, yaklaşık iki saatlik bir aksiyon filmi olan Red’in senaryosunu 121 sayfada tamamlamışlardır. O halde "bir dakika-bir sayfa" denkliği ancak senaryonun tamamı göz önüne alındığında geçerli kabul edilebilir, filmin özelliğine göre bu kaide geçerliliğini yitirebilir diyebiliriz.
Televizyon söz konusu olduğunda ise durum daha basittir. Televizyon ürünleri her hafta tekrarlanan doğasıyla daha sıkı kalıplar, daha net sınırlar içinde üretildiğinden senaryo sayfası ile bölüm uzunluğu genellikle değişmez ve yakın bir ilişki içindedir. Blacklist’in yayınladığı televizyon standartlarında da değinildiği üzere ABD’deki sektör standartları “bir saatlik dramalar” için 45-63 sayfa, “yarım saatlik komediler” için ise 22-32 sayfa aralığını zorunlu kılar. Bunun tek istisnası yarım saatlik komedilerden tek kamera (New Girl, Curb Your Enthusiasm) değil de çoklu kamera ile çekilenlerin (Friends, Seinfeld) 52 ile 58 sayfa arasında olmasıdır. Sebebi de çoklu kamera ile çekilen senaryolarda her diyalogtan sonra bir değil iki boşluk bırakılmasından kaynaklanır.
Türkiye’ye baktığımızda ise daha karmaşık ve ne yazık ki standarttan uzak bir yapıyla karşılaşıyoruz. Hem şahsi tecrübemde hem de bugüne kadar okuduğum yerli televizyon senaryolarında sayfa sayısının 90 ile 120 arasında değiştiğini gördüm. Ancak biliyoruz ki dizilerimiz neredeyse üç saat sürüyor.
Yerli dizilerin prime-time tabir edilen 20:00-23:00 arası kuşağı kaplayıp özetlerin dahliyle gece yarısına uzanması sebebiyle senaryolar, yönetmen ve yapımın dahliyle ortalama iki buçuk saatlik bir alana yayılıyorlar. Dizilerin neden uzun olduğunu ve bu durumu aşmak için ne gerektiğine dair fikirlerimi başka bir yazıya saklayayım. Ancak sayfa sayısının değişkenlik gösterirken sürelerin aşağı yukarı aynı olmasının sırrı çekimde yatıyor diyebilirim. Dizilerin ritminin düşük oluşunun, her bölümde kolaj bir müzik klibi izlememizin sebebi de bu.
Senaryoda Biçem
Senaryo kaç sayfa olmalı sorusuna yanıt verdikten sonra formata dair kısaca bilgi verip sahne elementlerine geçebiliriz.
Senaryolar Courier fontuyla 12 puntoda, geniş zaman kipiyle yazılırlar. Ancak yerel kalacaksak, örneğin yurtdışında bir yarışmaya katılmıyorsak bunun da istisnaları mevcut. Anlatıyı güzelleştirmek adına geniş zamandan vazgeçmek mümkün. Şimdi senaryo için geliştirilmiş yazılımların otomatik olarak ayarladığı yazım ölçülerini sıralayalım:
Aksiyon/Didaskalya: Soldan 1.5, sağdan 1 inç girintiyle, genişliği 6 inçi aşmayacak şekilde.
Diyalog: Soldan 2.9, sağdan 2.3 inç girintiyle, genişliği 3.3 inçi aşmayacak şekilde.
Karakter Adları: Soldan 4.2, sağdan 1 inç girintiyle, genişliği 3.3 inçi aşmayacak şekilde.
Parantezler: Soldan 3.6, sağdan 2.9 inç girintiyle, genişliği 2 inçi aşmayacak şekilde.
Sahne Geçişleri: Soldan 6 inç, sağdan 1 inç, genişliği 1.5 inçi aşmayacak şekilde.
Koyu, altı çizili ve gereksiz büyük harf kullanımının da evrensel kabullerin dışında kalsa da bazı senaristler tarafından tercih edildiğini görmek mümkün. Tüm bu biçem kurallarına dair akılda tutulması gereken şu ki senaryo okura değil, yönetmen, oyuncu, dekor ve efekt sorumlusu gibi kamera önü ve arkası roller paylaşan kişilere hitaben yazılır. Bu sebeple kolay anlaşılabilir, kolay uygulanabilir, sade, akılcı ve akıcı olması gerekir.
Sahne Elementleri
Dünyanın en yavan örnek sahnesine merhaba deyin:
Yukarıdaki görselde numaralandırılan kısımları açıklarken hem bir senaryo sayfasında görülen elementleri hem de bunların nasıl kullanıldığını hazırladığım kısa sahnede göstereceğim. Bu sahnenin içeriğinden çok biçemiyle ilgilenelim.
1. Bir numarada gördüğümüz satır yabancıların slug-line dediği sahne çizgisidir. Bu kısımda sırasıyla sahnenin geçeceği MEKAN, DEKOR ve ZAMAN görülür. Çekim ve yapım ekibine kamerayı nerede, nereye ve ne zaman yerleştireceklerini anlatmak için kullanılır.
Örnekte görülen İÇ ibaresi kameranın bir iç mekanda konumlanacağını gösterir. Sahnenin dekoru ise bir çalışma odasıdır. Sahnede kullanılacak ışığın tayini için de zaman gün olarak belirtilmiştir. Eğer çalışma odasını pencereden gözetliyor olsaydık mekan işaretçisi DIŞ olacaktı. Senaryoda mekan İÇ, DIŞ ya da İÇ/DIŞ olarak yazılabilir. Örneğin çift sahne yazmak yerine İÇ/DIŞ ifadesini kullanarak yolda giden bir arabayı dışarıdan gösterebilir, daha sonra arabanın içinden devam edebiliriz.
Sahnedeki dekor için iki lokasyon görüyoruz. Melih'in evi belli ki senaryo boyunca daha önce kullandığımız bir alan. Ancak bu kez çalışma odasındayız. Ana mekan ve onun alt mekanını birbirinden nokta ile ayırıyoruz. Kimileri taksim (slash) işaretini de kullanır. O halde sahnenin geçeceği, set ekibinin hazırlaması gereken dekor Melih’in evinin içindeki çalışma odasıdır.
Sahnenin ışığını belirten zaman ifadesi ise gün (gündüz) ya da gece olarak kullanılır. Ancak özel durumlarda, alacakaranlık, şafak vakti, gün batımı gibi ifadeler kullanmak da mümkün. Söylediğim gibi, senaryonun en önemli işlevlerinden biri çekimi kolaylaştırmaktır.
2. İki numaradaki paragraf aksiyon ya da didaskalya olarak adlandırılır. Buraya sahne olayları ve karakter eylemleri yazılır. Geniş zaman kipinde yazılması gerekse de anlatıyı, eserinizin dilini okuyucuya geçirecek şekilde düzenlemenizi tavsiye ediyorum. İnsanlar bu örnek sahnedeki sıradan anlatımı okumak yerine onları yakalayacak bir akıcılık ararlar.
3. Bu bölümde replik sahibi karakterin adı yazılır. Karakter isminin yanında (V.O.) yani voice over ibaresi gördüğünüzde bunun bir dış ses olduğunu anlarsınız. Bu karakterin düşüncelerini ileten iç sesi de olabilir, bir anlatıcının sahne üzerine konuşması da. Daha az kullanılan (O.S.) yani off-screen ibaresi ise konuşan kişinin kameranın çektiği planın dışında olduğunu, sahnede görünmediğini söyler. Örneğin karakteriniz bir odadayken diğer karakteriniz kapının arkasından konuşmaktaysa aradığınız ibare budur.
İsmin hemen altında görülen parantez içinde ise oyuncu için, aksiyon bölümünde belirtmeye gerek duyulmayacak kadar kısa, çabuk yönlendirmeler bulunur. “Fısıltıyla”, “kendi kendine”, “öfkeyle” gibi parantez içi yönlendirmeler oyuncuyu rahatsız edecek sayıda olmamalıdır. Nihayetinde sahnenizde karakterinizi kızdıracak anları anlatmayı başarabilmişseniz duyguyu gösterme işini oyuncuya, oyuncuyu yönetme işini yönetmene bırakmalısınız.
4. Dört numarayla işaretlenen yerde iki ayrı satır halinde aksiyon görüyoruz. Aksiyonu tek paragrafta yazmamanız basitçe iki satır arasında bir kamera hareketi olmasını istediğinizi gösterir. Bunu yapmak için çekim senaryolarında CLOSE ON, ANGLE ON, ZOOM, POV gibi ibareler kullanılırken çekim senaryosu haricinde bu kararları yönetmene bırakmak gerekir. Ancak bu şekilde sunulduğunda, okur rahatsız olmadan kamera hareketini algılayabilir. Bu örnekte kamera önce Melih’in post-itlere uzanıp birini kopardığını gösterecek ardından plan değişecek ve kağıtta “detay” olarak da adlandırılan çekimle karalama gösterilecektir. Yani kamera terimi kullanmadan aklınızdakini kağıda dökmenin yolu yeni satıra geçmek olabilir.
5. Çift tire karakterin sözü biri ya da bir olay yüzünden kesildiğinde repliği kesmede kullanılır.
6. Her ne kadar kurallar harici büyük harf kullanımı hoş görülmese de bugün birçok Batılı ve yerli senarist özellikle sahne içi alışılmadık sesleri, önemli etki yaratacak detayları büyük harfle yazıyor. Burada da halı dövme sesi ile kuş çarpma sesinin birbirine benzemesini istediğimizi ekibe vurgularcasına büyük harf kullandık. Sık yapmamak gerekir diye de not edeyim.
7. Yedi numarada geçiş (transition) elementlerini görüyoruz. Kesme (Cut to:) geçiş seçeneklerinden biridir ve aksi belirtilmedikçe her sahne diğerine kesme ile bağlandığından özel olarak belirtilmesine gerek yoktur. Sahneniz Kararma: (Fade out:, Cut to black:) ya da çözülme (Dissolve to:) ile bitiyorsa uygun geçişleri kullanabilirsiniz.
Aşağıda ise Çınarın Gölgesinde projesi için yazdığım bir sahne var. Ben, tüm bu kuralların ışığında, bazılarını esneterek, bazılarına sıkıca sarılarak şu şekilde yazıyorum ve üzerinde çalıştığım projenin duygusunu dile yansıtmayı seviyorum. Bakalım:
Senaryo formatına dair öncelikli olarak bilinmesi gerekenler bunlar diyebilirim. Tüm bu kaidelerin, alışkanlıkların sinema/televizyon sektörü için işleri kolaylaştırma, anlatıyı anlaşılır ve akıcı hale getirme amacıyla türetildiğini unutmayalım. Elbette istisnaların, farklı kullanımların görülebildiğini aklımızda tutalım. Bir sonraki Senaryo 101 gönderisinde bu biçem sınırlarını sizler için zahmetsizce hazır eden senaryo yazım programlarından bahsedeceğim. Şimdilik görüşmek üzere, hayatta kalın!
Melih
Boş Zaman Tavsiyeleri
Merhaba,
Çınarın Gölgesinde projesiyle cedelleştiğim yoğun bir haftaydı ama yine de sevdiğim ve sevmediğim şeyler izlemeyi başardım.
Ne İzledim?
Gişede müthiş bir açılış yapmış, aylardır tanıtılan Batman vs Superman: Dawn of Justice (Adaletin Şafağı) filmine eksik kalmamak için gittim. Ancak neredeyse hiçbir beklentim olmamasına rağmen yine de hayalkırıklığına uğratmayı başardı film. Notum 5/10.
Yaklaşık 400 milyonluk maliyetiyle özel efektli filmlerin ustası Zack Snyder'ın yönettiği, Chris Terrio (Argo) ve David S. Goyer (Blade, Batman Begins, The Dark Knight) gibi iki yüksek profilli senaristin kaleminden çıkma film gişede ne yaparsa yapsın beyazperdede DC'nin, Marvel'ın yapabildiklerinin yanına yaklaşamayacağının kanıtı gibi. İngilizce plot hole denen senaryo açıklarının kol gezdiği, karakterlerin bir türlü derinleşmediği filmin özellikle son perdesi epilepsi hastalarını öldürebilecek bir efekt zulmünden ibaret. DC ile Marvel'ın ayrıldığı nokta da bu oluyor sanırım. Son Avengers hariç, Marvel para dökülmüş prodüksiyonun yanına karakter ve öykü de koymayı biliyor. DC ise karanlık bir film yapmak için yola çıkarken çok hızlı kamera hareketleri, patlama, ışık ve gürültü karmaşası içinde öyküyü kurban vermiş. Ancak Ben Affleck'in Batman'i olgun Bruce Wayne'i resmeden çizgi filmlere cuk oturmuş, hakkını teslim etmeliyim.
Filmle ilgili bir diğer rahatsızlığım ise gelecek DC karakterlerinin neredeyse zorla filmin içine sokulduğu, reklam kuşağı gibi duran sahnelerdi. Aqua Man evet, Flash'tan ise hiç umudum yok. Ancak bu noktada Marvel'ın sinemada DC'ye kurduğu (ki DC belli ki kamera arkasındaki Snyder, Terrio, Goyer üçlüsüyle filmlerine devam edecek) üstünlüğün televizyon söz konusu olduğunda el değiştirdiğini düşünüyorum. Zira DareDevil'ı bir kenaray ayırarak, Flash, Gotham ve Arrow dizileri rakibin işlerinden daha başarılı.
Bu hafta severek izlediğim yapım ise TRT 1'de denk geldiğim Baba Candır adlı dizi oldu. Elbette Kore uyarlaması. Uyarlama senaryo Tayfun Güneyer'e ait. Kore uyarlamalarının neden tuttuğuna dair birkaç sözüm var ama başka bir yazıya saklayayım. Elbette Baba Candır da yerli dizilerin ortak problemi uzunluktan muzdarip ancak çoğu sahnesinde güldürmeyi ya da gülümsetmeyi başardı. Aslan payını her daim komik olmayı başaran Uraz Kaygılaroğlu'na teslim ediyorum. Müthiş. Melis Tüzüngüç de dizinin diğer dünyasını çekip çeviriyor. Yerli dizi sevenlere tavsiye ediyorum.
Nereye Gitmeli?
Malum, 35. İstanbul Film Festivali yaklaştı, biletler de satışa çıktı. İKSV sağ olsun, 7-17 Nisan tarihleri arasında izleyecek birçok güzel filmimiz var. Ben de biraz bakındım, kendime ve size tavsiye edebileceğim birkaç film seçtim. 11 Dakika, İblis ve Midnight Special'a gitmeyi düşünüyorum. Biletler için tıklayın.
Duyuru!
TSL nam-ı diğer The Script Lab, senaryo ile ilgilenenler için belki de en derli toplu internet kaynağı. Daha önce TRT TV Filmleri projesi kapsamında TRT ile işbirliği yaptıklarını da hatırlıyorum. Benim de şahsen pek sevdiğim, ara ara buradan yayınladıkları e-kitapları da paylaşacağım bu güzel insanlar şimdi TSL University adı altında bir internet girişimi daha başlatıyorlar. Amaçları çok cüzi fiyatlara, herkesin ulaşabileceği çevrimiçi eğitimler, e-atölyeler ve dersler sunmak. Şimdi bu hayallerini geçrekleştirebilmek için yardıma ihtiyaç duyuyorlar ve bir KickStarter projesi başlattılar. Ben sıramı savdım, desteğimi verdim, şimdi sizden ricam elinizden geldiğince projeyi desteklemeniz. Projeye destek olmak için aşağıdaki görsele tıklayarak KickStarter kampanya sayfasına ulaşabilirsiniz:
Haftaya yeni ofise taşınıyorum. Görüşmek üzere, hayatta kalın.
Melih
Senaryo 101/1
Katran/Tüy'ün sadece projelerimi yapımcıya ulaştırmayı hedefleyen bir platform değil senaryo heveslileri için de faydalı bir alan olmasını istediğimden bahsetmiştim. Bu sebeple ara ara senaryo ve senaryo yazımına dair teorik ve pratik bilgiler, örnek sahneler, kaynaklar ve tavsiyeler paylaşacağımı söylemiştim. Her ne kadar epey basitçe ve temelden de olsa, şöyle başlayalım bakalım:
Senaryo Nedir?
Dilimize Fransızca scenario kelimesinden geçen sözcük, "bir tiyatro eseri veya filmin sahnelerini tarif eden metin" anlamına gelir. Kelimenin kökeni İtalyanca ve evvelinde de Antik Yunan’a kadar uzanmaktadır. Anlam itibarıyla ise, belli bir teknik ve yeteneğe dayanan, yedinci sanat kurallarını ve o günün teknik kurallarını dikkate alan, ilk satırdan son satırına dek sinemaya uygun olarak hazırlanan metin. Bir başka deyişle senaryo, görüntü ve sese dönüşecek bir düşüncenin, bir olayın yazıya dökülmüş halidir. (Vikipedi)
Bugün sinema senaryoları 105 ile 120 sayfa arasında, televizyon senaryoları ise janra göre 25-60 sayfa arasında değişmektedir. (Türkiye hariç. Ülkemizde televizyon senaryoları 90 ile 120 sayfa arasında değişiyor) Evrensel olarak kullanılan ve ABD formatı olarak adlandırılan (yazının sonunda indirebileceğiniz bir şablon olduğu gibi sitemizin DİĞER bölümündeki örnek senaryolara bakabilirsiniz) biçemin yanı sıra ülkemizde kimilerinin ısrarla kullanmaya devam ettiği, devinimin solda, diyaloğun sağda yer aldığı, kullanışsız bir biçem de bulunmaktadır. Bu model Fransız ya da Yeşilçam formatı diye anılır. Tüm dünyada kabul gören ve yapım öğelerinin işini kolaylaştıran ABD formatını benimsemenizi tavsiye ediyorum.
Modern senaryo kuramının önde gelen ismi Syd Field senaryoyu “içinde diyalog ve betimlemeler barındıran, dramatik yapının bağlamına yerleştirilmiş ve resimlerle anlatılan bir hikaye” olarak tanımlar. Üzerinde uzlaşılan tanımıyla senaryo yazımı, görsel olarak öykü anlatma sanatıdır. Bu yüzden öykünün sanatsal kaygılarının çoğunu taşır. Özgünlük, evrensellik, ilginçlik gibi özelliklere sahip olmalıdır. Nihayetinde Vogler'in de dediği gibi tüm öyküler, mitlerde, peri masallarında, düşlerde ve filmlerde bulunan birkaç ortak yapısal unsurdan oluşur. Film boyunca tartışılacak temalar, anlatılacak hikayeler, ana ve yan karakterler, onların dramatik zaafları, ihtiyaçları ve hedefleri ile bunların görsel etki yaratacak şekliyle sunumu senaryonun sanatsal yüzüdür.
Ancak ben de birçokları gibi senaryoyu bir sanat olduğu kadar zanaat olarak tanımlıyorum. Robert McKee’nin dediği gibi bir senaristin emeğinin yüzde yetmişbeşi öyküyü tasarlamaya yöneliktir. Bu tasarımın içinde karakterler, onların hedefleri, düşmanları, dostları, ihtiyaçları bulunur. Ancak tüm bu tasarımın sonucu yazıya geçirildiğinde, senaryoyu diğer yazın türlerinden ayıran sınırlar devreye girer. Çünkü senaryo, varlık sebebi ve belkemiği olan öykü kadar onun nasıl işlendiği ve hangi kurallar dahilinde sunulması gerektiği ile de ilgilenir. Bu açıdan senaryo, tek başına hayat bulması mümkün olmayan, yapımcı, yönetmen, oyuncu, kostüm/dekor/makyaj sorumluları gibi takım arkadaşlarının senaryo metnine bağlı kalarak ortaya kolektif bir eser koymasıyla hayat bulan bir mimari proje, kurulum kılavuzu görevi de görür.
Öykü ve tüm öğeleri ancak bu planın kuralları dahilinde şekillendirilip kağıda dökülürse bir senaryo metni halini alabilir. Senaryonun okurları edebiyatseverler değil, onu en iyi şekilde hayata geçirmek üzere talimat bekleyen sektör profesyonelleridir. Dolayısıyla senaryo metinleri bu hedefe en uygun şekilde, hangi öğenin hangi satırda, nasıl yazılacağının dahi belli olduğu evrensel ve kolaylaştırıcı bir biçeme sahiptir. Senaryoyu bir romandan ayıran özelliklerden biri de budur. David Trottier senaryonun bu roman ve tiyatro oyunuyla arasındaki asli farkı şöyle tanımlar:
“Bir roman, karakterinin düşünce ve hislerini sayfalarca tanımlar. İç çatışmayı okura sunmak için çok uygun bir platformdur. Tiyatro oyunu ise ağırlıklı olarak sözeldir, kelimelerle ilerler. Bir film ise öncelikli olarak görseldir. Bir senaryo, sahnenin görsel ve duygusal yönlerine odaklanır.”
Yani senaryodaki “göster, söyleme” (show not tell) prensibi buradan gelmektedir. Senaryo metninde bir karakterin aklından geçenleri yazmak mümkün değildir, aklından ne geçtiğini devinim ve diyalogla göstermek gerekir.
Biçem mi İçerik mi?
Biçemin yani zanaatin öneminden bahsettiğimde, içeriğin yani sanatın geride kalacağından endişe edildiğini sıkça gözlemledim. Ancak iyi senaryo bu iki işi kusursuzca harmanlayarak yazılabilir. Kötü bir öykü, derinliği olmayan karakterler, ilgi çekici olmaktan uzak çatışmalar ne kadar iyi bir biçemde sunulursa sunulsunlar hiçbir kıymet taşımazlar. Ancak bunun iki yönlü işlediğini de unutmamak gerek. Şehrin en güzel manzarasına, üfleseler yıkılacak bir gecekondu inşa edip satmak isterseniz, sizi manzara da kurtaramaz. Zanaat üzerinde yetkinleşmenin yolu da (formal ya da değil) eğitimden geçiyor. Bugün bu eğitim materyallerine, düzgün bir bina inşa etmenize yarayacak senaryo programlarına ulaşmanız çok kolay. Senaryo yazımının hem biçem, hem içerik üzerinden öğrenilmesi gerektiğini düşünen McKee şöyle diyor:
“Örneğin hayaliniz beste yapmak olsaydı kendinize şöyle söyler miydiniz: ‘Bir sürü senfoni dinledim, e piyano çalmayı da biliyorum, o halde bu haftasonu bir senfoni yazıvereyim.’ Elbette hayır. Ama bu birçok senaristin başlangıç noktasıdır. ‘Bir sürü film izledim, lisede edebiyatım iyiydi, e tatil de yaklaşıyor...’ Eğer beste yapmayı hayal ediyorsanız uzun yıllar teori ve pratik çalışacak, senfoninin janrına yoğunlaşacaktınız. Sıkı çalışılan yıllardan sonra bilginizi yaratıcılığınızla birleştirecek, cesaretinizi toplayıp bestelemeye girişecektiniz.”
Evet, senaryo, yaratıcılığın kesinlikle çok gerekli olduğu ama yeterli olmadığı bir alan. Yeteneği, bilgi ile şekillendirmek elzem. Yazı dizisine dönüşecek “Senaryo 101” gönderileri boyunca kendi faydalandığım, size de faydalı olabileceğini düşündüğüm kaynakları, bilgileri burada paylaşacağım. Bunun dışında senaryo atölyeleri, jargon çalışmaları, gözlem yapmak ve örnek senaryolar okumak eğitimin önemli parçaları diye düşünüyorum. Bir sonraki Senaryo 101 gönderisine kadar güvende kalın.
Melih