televizyon

Yerli Dizi Yersiz Uzun: Perde II

Merhaba,

Dizi sürelerinin yeniden "tartışılır gibi yapıldığı" şu günlerde ben de iki kelam edeyim istedim. Yolun başında bir senarist olarak büyüklerin sözünü kesmekten imtina ettiğim için de kendi mecramda fikrimi anlatmaya karar verdim. Ancak diyeceklerime başlamadan, yayın süresi "bir anda" 60 dakikaya inen ve kısa dizi bombasını kucağında buluveren Bodrum Masalı senaryo ekibine bol şans ve kolaylıklar diliyorum.

Yerli Dizi Yersiz Uzun Protestoları (2010)

Yerli Dizi Yersiz Uzun Protestoları (2010)

Malum, yerli diziler oldukça uzun ve bu ilk kez dile getirilmiyor. Sanıyorum 2010 yılında, memleketimiz standartlarında oldukça geniş kapsamlı sayılabilecek protestolar gerçekleştirildi. Dizilerin 90 dakika olduğu o yıllarda yapımcıların dahi içinde bulunduğu, bir televizyon eserinin farklı aşamalarında görev alan ünlü, ünsüz birçok insan dizi sürelerinin 45 dakikaya çekilmesi için seslerini yükseltmişlerdi. Olmadı. Başarılamadı. Bugün geldiğimiz noktada bırakın 45 dakikayı, 60 dakikaya dönebilmek bile iyimserlik addediliyor. Nasıl olmalı sorusuna şahsi cevabımı vermeden, dünyada televizyon dizilerinin hali nedir bir göstermek isterim.

Sektörün kalbi ABD'de saatlik dramalar (one-hour drama/hour-long drama) adı verilen dizilerin reklamsız uzunlukları ortalama 40 dakika iken, sitcom dizilerin reklamsız yayın süreleri ortalama 20 dakika. Ancak HBO, Showtime, Netflix gibi yeni ve içeriğin doğrudan ücretlendirildiği mecralarda dizi süreleri 45 dakikadan 60 dakikaya kadar değişiyor. Hatta pilot ve özel bölümlerde 70 dakikaları görmek mümkün. İngiltere'de de dramalar 45-60, sitcomlar ise 20-30 dakika arası değişkenlik göstermekte. Cennet vatanda ise dizilerin reklamsız uzunlukları 90 dakikayı aşmış durumda. Geniş bir "önceki bölüm özeti"yle başlayan diziler üç buçuk dört saatlik gece dilimini kapsıyorlar.

Belki dizilerin neden bu kadar uzun olduğunu anlamaya çalışmak, çözüm üretmenin de ilk adımı olmalı. Maliyet kavramı her ne kadar bir senaristin alanı olmasa da gözlemlerim, öğrenim hayatım ve Hollywood ekonomisini araştırdığım neşeli günlerim ışığında bu en önemli sebebi irdelemek isterim.

Dizilerin ana maliyet kalemini oyuncu ücretleri oluşturuyor demek mümkün. Oyuncu ücretlerinin yükselmesi bu maliyetleri çıkarabilmek adına dizilerin uzamasına, dizilerin uzaması da oyuncuların yüksek ücretler talep etmesine sebep oluyor. Bu fasit daireyi çekim giderleri takip ediyor. Mekanlar, araçlar, ekipman... Bu noktada da uzun dizilerin tek bir ekiple çekilememesi, iki ayrı set ekibinin çalışması gibi büyük bir maliyet problemi doğuyor. Dolayısıyla tek ekibin çekebileceğinden uzun bir diziye ihtiyacınız varsa iki ekibin azami çekebileceği sürelerde diziler üreterek marjinal maliyeti düşürebiliyorsunuz. İki ekiple dizi çekme meselesinin kritik olduğunu bu yüzden düşünüyorum.

140 dakikalık bir dizi kabaca 20-24 saatleri arasını reklam ve özetleriyle rehin alırken bu Prime-time I ve Prime-time II arasındaki hayali çizgiyi siliyor ve dev bir reklam alanı haline getiriyor. Hem kanal hem yapımcı açısından, ikincisi ilkinden daha az kârlı bu iki kuşakta iki kısa dizi yayınlamaktansa bir buçuk dizi maliyetinde uzun bir dizi ile devam etmek ekonomik bir seçenek olarak görülebilir. Dizilerin her bölüm yurtdışı pazarına ikiye hatta üçe bölünecek şekilde satıldığı göz önüne alınırsa ya maliyetlerde bir değişiklik ya da içerik kalitesine verilen önemin kârlılık arzusuna yaklaşabilmesi gerektiği görülebilir. Kabaca dizilerin bu uzunluğa gelmesinde aslî sebebin marjinal maliyeti düşürürken kârı maksimize etmek olduğunu düşünmek yanlış olmaz. Neyse ki televizyon yayıncılığı, toptancılık, inşaatçılık ya da madencilik gibi bir iş olmadığı için bu noktada devreye soyut bir değer olan "içerik kalitesi" dahil olup bu katı denklemi sarsabilir.

O halde bir gün bu yayın düzeninin değişeceği inancıyla meseleyi ikiye bölebiliriz diye düşünüyorum: "İdeal dizi süresi nedir? Bu sürelere nasıl ulaşabiliriz?"

İdeal Dizi Süresi

İdeal dizi süremizi memleketçe, sektörce belirleyip belki de kademeli olarak bu noktaya inmeliyiz. Bu süreyi belirlerken de üç etmeni gözetmemiz gerektiği inancındayım. İlki, yukarıda da bahsettiğim gibi maliyet. Kabul etmek gerekir ki televizyon hala yüksek sanat eseri dağıtan bir mecradan daha çok para basan bir mobilya doğasında. Dolayısıyla kanal ve yapımcı başta olmak üzere paydaşların "iki reklam arasındaki eğlence" olan dizilerin kârlılığından vazgeçmesi mümkün değil. Bu noktada ilk veri yapım şirketlerinin bir diziyi tek ekiple (insani çalışma şartları gözetilmek kaydıyla) daha dar bir oyuncu kadrosuyla çekmek için kaç dakikaya ihtiyaç duyduklarının tespiti olabilir. Yani 60 dakikalık bir diziyi tek set ekibi ile çekmek mümkünse, dizi sürelerinin 45 dakika olması kısa vadede gerçekçi görünmeyebilir. Yine 70 dakikalık bir dizi için iki set ekibi kullanılacaksa, yapımcının ve kanalın iki ekibin limitlerini 70 dakika yerine 140 dakikaya zorlaması da doğal. Öyleyse ilk paramatremiz olan maliyet ayağı dizinin tek ekiple çekilebilmesi için öngörülen süre ve başabaş maliyet noktası gözetilerek kurgulanabilir.

Peki her şey sayılar ve banknotlardan ibaret mi? Değil. Ülkemizdeki izleyici/rating paneli profilinin tv izleme rutini, sosyoekonomik durumları (alternatif eğlence ve kültür aktivitelerine erişim imkanı vb.) ve sosyokültürel (sofrayı toplarken dizisini takip edebilmek isteyen ev kadını vb.) alışkanlıkları göz önünde bulundurularak ideal dizi süresi için bir değer belirlenebilir. Buna izleyici ayağı diyelim.

Elbette beni de ilgilendiren en önemli sorun dizi sürelerinin dramatik yapıya, öykü anlatıcılığına yani kısaca senaryoya etkisi. Özel hayatlarımıza etkisine değinmeyi yersiz buluyorum. Durum malum, bölümler uzadıkça hikaye sündürülüyor, tempo kayboluyor, yan hikayeler kalabalık ve karmaşık hale geliyor ve sıkça tekrara düşülüyor. Araştırma ve kontrole vakit kalmaması da zaman zaman mantık hatalarına kadar varıyor. Bir hikayeyi dramatik kurgunun evrensel kurallarını izleyerek, hikayeye ihanet etmeden anlatmak için ideal süre nedir sorusunun cevabını -elbette hikayenin boyuyla da ilgili olmakla birlikte- uzun uzun tartışmak mümkün. Aşağıda bir ABD dizisinin reklam dilimleri de yerleştirilmiş yapısını görebilirsiniz:

Görselde saatlik bir dramanın içine A, B ve C hikayelerinin "genellikle" nasıl yerleştirildiği açıklanmış. A, dizinin aksiyon hikayesi, B, duygusal hikaye C ise yan karakterlerin temaya bağlanan öyküleri ya da dizinin komedi tarafını kapatan hikaye olarak adlandırılabilir. Bizim uzun dizilerimizde, örneğin tecrübe ettiğim Poyraz Karayel'de, en az üç mühim yan aks daha olduğu için çoğunlukla B ve C hikayelerinden en az iki tane daha yazılıyor. Kabaca Poyraz'ın kötülerle savaştığı aks A, Poyraz-Ayşegül, Meltem-Zülfikar ilişkilerine dair adımların yer aldığı akslar B, Poyraz-Sinan, Bahri-Sadreddin, Sadreddin-Songül ya da Taşkafa-İsa-Ümran aksı da C olarak adlandırılabilir. Bunlara ek olarak genel sezon hikayesini andıran ve birkaç bölümde bir kısaca adımlanan hikayelere D adını verebiliriz. Sadece bu yazdıklarımdan, bir sezonu 140 dakikalık 24 ya da 36 bölümden oluşan yerli dizilerde, bir ABD dizisinde 4 sezonda kurulan kadar hikaye işlendiğini görmek mümkün.

Peki ya süreler kısalırsa? Bu noktada çuvaldızı da kendimize batırmak gerek, uzun diziler yüzünden edindiğimiz kötü alışkanlıklardan kurtulmayı başarmalıyız. Bu alışkanlıklarda ısrarcı olmak, hatta makul sürelerde dizi yazmayı bilmemek çok kırılgan olacağını düşündüğüm "60 dakika dizi" fırsatı geldiğinde ele yüze bulaştırmaya sebep olabilir. 60 dakikalık dizileri 120 dakika tekniği ve ruhuyla kaleme almak, dizi sürelerini kısaltmak istemeyenlerin uzun yıllar daha en güçlü bahanesi haline geliverir. Neyse ki dünyanın dört bir yanından başarılı örnekler, eserler önümüzde duruyor. Hazır olmamanın bahanesi olmamalı. Bir de haliyle kaleme alınan hikayenin ekrana iyi yansıtılabilmesi de bir dert. Set ekibinin yeterince zaman ve imkana sahip olmadığı bir projede içerik kalitesinin düşmemesi mucize beklemeye eş. Dolayısıyla senaryo ve çekim ekibinin ortak bir parametre olarak yer aldığı bu ayağa da içerik kalitesi diyebiliriz.

O halde maliyet, izleyici ve içerik kalitesi olarak adlandırdığım üç etmenin, herkesin azami faydasını gözeten bir noktada buluşması sonucu bir ideal dizi süresine ulaşabileceğimizi düşünüyorum. Nazarımda, 90 dakikadan 60 dakikaya kademeli olarak inecek bir sürenin maliyet, izleyici ve içerik kalitesi açısından bir ortak payda yakalayabileceğine inanıyorum.

Nasıl Başarabiliriz?

Peki ideal dizi sürelerine nasıl ulaşabiliriz? Ne yapmak gerek? Sinema TV sendikası, Sender, Oyuncular Sendikası elini taşın altına koymaktan imtina etmeyen isimlerle dolu. Dolayısıyla sürekli konuşulduğunu gördüğüm ve bir gün başarıya ulaşacağından şüphe etmediğim örgütlü çözüm önerilerinden ayrı olarak nacizane fikirlerimi yazmam daha doğru olur. İlk maddeyi tüm paydaşların çözüm için bir araya gelmesi ve ortak hareket etmesi olarak yazmışım sayalım, ikinci maddeden başlayayım:

2. İ-çe-rik. Kalitel iş yapma arzusu manevi bir mesele aynı zamanda. Tüm insanlığın içselleştirmesi gereken bir haz. Kanallar ve yapımcılar kalitesiz içeriğin kısa ömürlü olduğunu, iki iyi ama kısa dizinin bir kötü ve uzun diziden daha kârlı olabileceğine inanmalı. İçeriğine güvendiği işi daha büyük bir güvenle (fiyatla) yurtdışına, ücretli çevrimiçi mecralara pazarlamaya çalışmalı. Dijitali sağabilmeli.

3. Otobüsçü rekabetinin dozu azalmalı. Astronomik oyuncu ücretlerinin yol açtığı maliyetler düşürülmeli. İçeriğin hala ücretsiz sunulduğu yerli televizyonda kaşelerin ayağı yere basmalı. Bu elbette piramidin diğer basamakları için de geçerli. Aksi durumda, kendine güvenen herkes dizisini ayda 0.99 TL'den bir ay yayına koyarsa isimlerinin ne kadar kazandırdığını ölçebilir sektörümüz diye düşünüyorum.

4. Bence en mühimi... Zaman vermek, şans tanımak. 60 ya da 90 dakikalık bir dizi, en başından itibaren 60 ya da 90 dakika olarak tasarlanmalı. Hikaye, bir kereste parçası olmadığı için 120 dakika olarak tasarlanıp, yazılıp ortadan ikiye kesildiğinde 60 dakikalık iki bölüm çıkmasını bekleyemezsiniz. Derdimiz kaliteli içerik üretmekse, kanallar önümüzdeki yılın Ocak ayında bir araya gelip bir sonraki sezonda (Eylül) 60 dakikalık en az ikişer dizi yayınlayacaklarını duyurabilirler. Bir dizinin yayın süresini -zorunluluğu anlamakla birlikte- kalite kaygısından başka sebeplerle ertesi hafta uygulanacak şekilde ansızın kısaltmak kısa dizi yapmak anlamına gelmiyor. "Senin boyun 1.80 ama önümüzdeki haftadan itibaren 1.60'lık bir yatakta yatacaksın" denmiş gibi olmasından korkuyorum. Yine neredeyse kırk dizilik hacmi olan bir sektörde bir ya da iki diziyi altmış dakika deneyip bir sezon bile taşımamak/dayanmamak dizilerin kısalma umutlarını azaltmaktan öteye gitmiyor.

Velhasılkelam, senaristlerin uzun çalışma saatleri, telif sorunları, iş güvencesi, ürün yerleştirmeden pay alaması gibi irili ufaklı birçok konudan bağımsız olarak dizi sürelerinin ahvaliyle ilgili aklıma takılanları ve kendimce fikirlerimi aktarmayı başarabilmişimdir umuyorum. Dizileri kısaltmak istiyorsak kısa dizinin değerini, içeriğinin kalitesinde taşıdığını aklımızda tutmamız gerekir. Bu kalitenin üretilebilmesi için ise zaman, imkan ve tahammül gerekiyor. Yani kanalından kameramanına kadar hepimizin tulumbaya su koymasına ihtiyacımız var.

 

 

 

 

Senaryo 101/4

Merhaba! Senaryo 101 başlığı altındaki yazılarıma sıkça sorulan "hangi senaryo kitaplarını tavsiye edersin? Senaryo yazmayı öğrenmek için nereden başlamalıyım?" sorularına derli toplu bir yanıt vererek devam etmek istedim. Senaryo 101 yazılarını boşladığım için affedin, malum, yaklaşık on aydır Poyraz Karayel ile meşguldüm, o yüzden ara biraz uzun oldu.

Senaryo zanaati, teorisi adına ne derseniz deyin önemli bir yanıyla kendi kendinizi geliştirmeniz gereken bir uğraş. Sinema okullarında birkaç ders ile geçiştirilen, öğreticilerin de ne yazık ki çağın çok gerisinde kalmış bilgi ve tekniklerde direttiği, sıkça da hikayecilik/yazarlık yeteneğinin yeterli olduğu sanrısıyla öğrenilerek kazanılamayacak bir beceri zannedilen bir alan. Bu yanılgıdan çıkıp ilerlemenin başlıca yolu da senaryo teorisine ve pratiğine dair kitapları okumak, bol bol senaryo incelemek ve film/dizi izlerken ekrana, perdeye bu pencereden bakmaya çalışmak diye düşünüyorum. Ancak hem biçem, hem içerik açısından çok öğretici bu kitaplar ve mevzubahis senaryo örnekleri ekseriyetle yabancı dil gerektiriyor. Sektörün hakimi ülkenin anadili, yazılan kitaplar ve senaryolarda da etkisini gösteriyor elbette. Dolayısıyla tavsiye edeceğim kitapların önemli bir bölümünün İngilizce olduğunu akılda tutmak gerek.

Senaryo Kitapları

Piyasadaki senaryo kitaplarını teorik ve pratik diye iki başlığa ayırmam mümkün. Teori yanı ağır basan kitaplar zanaatin kalbinden seslenir, hikaye kurulumundan sahne yazımına, karakter yaratımından çeşitli akış teorilerine kadar birçok alana değinirken pratiğe yönelik kitaplar işin öncesi ve sonrası (satış, pazarlama) yazı ritüelleri ve elbette anı ve özlü sözler gibi daha keyifli, daha sektörün içinden meselelerle de ilgilenir.

Sayacağım bazı kitaplar ise aslen senaryo kitabı olmamalarına rağmen hikaye anlatıcılığının ortak dilini teorileştirdiğinden senaryo yazarları için vazgeçilmez eserler. Ben mümkün oldukça bu eserlerinin hepsinin okunması taraftarıyım ancak bir önem sıralaması yapmam gerekirse teorik kitapları yani Liste I'i öncelemenizi tavsiye ederim. Liste II için "pratik" başlığındalar diyebiliriz.

Liste I

Aşağıdaki kitaplar hem hikayelerin modern bir senaryoya nasıl dönüştürüleceğini anlatıyor hem de bunu hangi sektörel çizgiler, biçemler içinde yapmak gerektiğini gösteriyorlar. Hepsi birbirinden faydalı diyebilirim.

  • Yazarın Yolculuğu (Christopher Vogler)
  • Öykü (Robert Mckee)
  • Senaryo Yazımının Temelleri (Syd Field)
  • Lew Hunter’s Screenwriting 434 (Lew Hunter)
  • Kahramanın Sonsuz Yolculuğu (Joseph Campbell)
  • Senaryo Anatomisi (John Truby)
  • Piyes Yazma Sanatı (Lajos Egri)
  • Senaryo Kitabı (Öktem Başol)
  • Three Uses of the Knife (David Mamet)
  • Screenwriter’s Bible (David Trottier)
  • İleri Senaryo Yazma Teknikleri (Linda Seger)
  • Oyun ve Senaryo Yazma Tekniği (Turgut Özakman)
  • Freytag's Technique of the Drama: An Exposition of Dramatic Composition and Art (Gustav Freytag)

Teori yönü ağır basan bu kitapların yanı sıra yukarıda da belirttiğim gibi senaryodan daha geniş ve daha uzun bir geçmişe sahip alanları irdeleyen öğretici kitaplar da mevcut. Şunları kesinlikle tavsiye ederim:

  • Poetika (Aristo)
  • İnsan ve Sembolleri (Carl Jung)
  • Dört Arketip (Carl Jung)
  • Görme Biçimleri (John Berger)
  • Mitolojinin Gücü (Joseph Campbell)
  • Korku Sinemasının Psikanalizi (Tolga Tan Demirci)
  • Senaryo Yazarları İçin Psikoloji (William Indrick)

Liste II

Bu kategoride yani sektörün içinden, pratik bilgiler ve anektodlarla bezeli kolay okunabilen kitaplar konusunda kaynak çok. Ancak çok ve çöp birbirine benzeyen iki kelime malum. Dikkatli olmanızı ve çok iyilerle çok kötülerin bir arada yer aldığı bu kategoride çöple vakit kaybetmemenizi öneririm. Bence faydalı olabilecek kitaplar şöyle:

  • Save the Cat (Blake Snyder)
  • Screenwriting: The Sequence Approach (Paul J. Gulino)
  • Write to TV (Martie Cook)
  • İyi Bir Senaryoyu Harika Hale Getirmek (Linda Seger)
  • Senaryoda Unutulmaz Karakterler Yaratmak (Linda Seger)
  • Senaryoda Alt Metin Yazmak (Linda Seger)
  • Profesyonel Dizi Yazarlığı (Gülden Çakır)
  • Adventures in the Screen Trade (William Goldman)

Listemizin sonuna gelirken umarım gözünüz korkmamıştır diyorum. Unutmamak gerek, bu kitapları okumak bir işi yapmanın önşartı değil. Zira bu kitaplar, başka senaryolar, kendi kendinize öğrenecekleriniz, atölyeler, dersler, okullar sizi yoktan bir senarist olarak yaratamazlar ancak şurası kesin ki daha iyi senaryo yazmanıza yardım edeceklerdir. Dolayısıyla yaptığınız işi en iyi şekilde öğrenmek ve yapmak istiyorsanız, bu kitaplar epey işinize yarayacak. Hem... Okumak güzeldir, öyle değil mi?

Bir sonraki Senaryo 101 yazısında görüşmek üzere. Senaryo 101 etiketini kullanarak ya da aşağıdaki bağlantılardan yazı dizisinin ilk üç bölümüne ulaşabilirsiniz:

Senaryo 101/1

Senaryo 101/2

Senaryo 101/3

 

 

Elveda Poyraz Karayel

Yazı ekibinde bulunduğum için gurur duyduğum, şanslı hissettiğim Poyraz Karayel dün akşam 82. bölümüyle ekranlara veda etti. Blogda, bu süreçte tecrübe ettiklerimi, yazdığım sahneleri ve onların ekran karşılıklarını vakit buldukça paylaşacağım. Senaryoya ilgi duyanlar için öğretici olacağından hiç şüphem yok. Ama şimdi veda vakti:

Poyraz Karayel 82. Bölüm (Final/Veda)

Poyraz Karayel 82. Bölüm (Final/Veda)

"Ne gördün bütün kapıların birer birer kapandığı bu dünyada? Hangi kusurunu düzeltmene fırsat verdiler? Son durağa gelmeden yolculuğun bitmek üzere olduğunu haber verdiler mi sana? Birdenbire: Buraya kadar! dediler. Oysa, bilseydin nasıl dikkatle bakardın istasyonlara; pencereden görünen hiçbir ağacı, hiçbir gökyüzü parçasını kaçırmazdın. Bütün sularda gölgeni seyrederdin. Üstelik daha önce haber vermiştik derler onlar. Her şeyin bir sonu olduğunu genel olarak belirtmiştik. Yaşarken eskidiğini ve eskittiğini söylemiştik." (O. Atay)

Veda vakti, teşekkür vaktiymiş... Poyraz Karayel adında bir düş gören ve bizi de içeri kabul eden, hayatımda gördüğüm en alçakgönüllü senarist Ethem Özışık yani Ethem abiye, ardından "aslında Poyraz'a bir yazar arıyoruz" diyerek bana iskele uzatan Deniz'e, her hikaye toplantısına gülümseyerek gelmemin müsebbibi canlarım Melek ve Uygar'a çok teşekkürler.

Poyraz'ı Poyraz, Ayşegül'ü Ayşegül yapan İlker Kaleli/Burçin Terzioğlu ikilisine ve onları ülkenin en güzel ailesine bütünleyen Ata Berk Mutlu ile Musa Uzunlar, İdil Fırat, Ayda Aksel, Hare Sürel, Celil Nalçakan, Ali İl, Cem Cücenoğlu, İlker Aksum, Ece Özdikici, Funda Eryiğit, Gülçin Hatıhan, Emirhan Akbaba ve İsmail Düvenci başta olmak üzere yolu Poyraz Karayel'den geçen her oyuncuya çok teşekkürler. Her sahneyi güzelleştirdiniz.

Kamera arkasında, hangi şartlarda nasıl çalıştıklarına hayret ve hayranlıkla şahit olduğumuz, buna rağmen her hafta yazdığımızdan iyisini çekmeyi başaran başta yönetmenimiz Osman Taşçı, ikinci yönetmenimiz Burcu Alptekin ve yardımcı yönetmenimiz Merve Çolak olmak üzere üç sezon boyunca emek vermiş eski yeni tüm set çalışanlarına, unutulmaz müziklere imza atan Alpay Göltekin ve Zeynep Alasya'ya çok teşekkürler. Her şeyi kolaylaştırdınız.

Herkesin cesaret edemeyeceği bir projeye inanan Hayri Aslan ile Kanal D'ye, Limon çalışanlarına ve elbette her çarşamba ekran başına geçip bir sonraki hafta yeniden karşılarına çıkmamızı sağlayan muhteşem seyircimize çok teşekkürler.

Elbette bu noktaya gelene kadar verdikleri destek için aileme de minnettarım, hakları ödenmez. Son teşekkürü ise bu macera boyunca kahrımı çeken Şahbal'a ayırıyorum.

Duvar yazılı bir apartmanın sokağından birlikte geçip gittiğimiz herkesle yeniden karşılaşmak dileğiyle elveda Poyraz Karayel!